İbrahim Kalın, Al Jazeera için yazdı: Avrupa’nın ‘Müslüman sorunu’

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Al Jazeera için “Avrupa’nın ‘Müslüman sorunu’ ve yeni seküler haçlı seferi” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Kalın, yazısında bugün Avrupa’da, 19. yüzyılın Avrupası’nda nasıl Museviler sorun olarak görüldüyse bugün de bir “Müslüman sorunu” ortaya çıktığını söz etti.

“MACRON, AŞIRILIK YANLILARININ ELİNİ GÜÇLENDİRİYOR”

Müslümanlara ve İslam’a yönelik olumsuz hareketlerin inanç özgürlüğü, çoğulculuk ve demokrasiye daha fazla hudut koyduğunu vurgulayan Kalın, “Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ‘Avrupa’nın ruhunu kurtarmak’ için seküler bir haçlı seferi başlatmaya öncülük etmiş üzere gözükse de aksiyonları yanlış yönlendirilmiş zira amaç aldığını argüman ettiği aşırılık yanlılarının elini güçlendiriyor.” tabirine yer verdi.

“SAYGISIZ KARİKATÜRLERİ YAYINLAMAK…”

Fransız Charlie Hebdo mecmuasının hazırladığı, Hazreti Muhammed’i maksat alan karikatürlere de değinen Kalın, “İslam peygamberinin saygısız ve tatsız karikatürlerini yayınlamak tabir özgürlüğünü savunmak değil, başlı başına aşırılıkçı bir harekettir.” sözlerini kullandı.

“İSLAM VE MÜSLÜMANLARIN MARUZ KALDIĞI MUAMELE TURNUSOL TESTİDİR”

Kalın, makalesinde Pensilvanya Üniversitesi’nden Anne Norton’un “Müslüman Sorunu Üzerine” kitabından da alıntı yaparak şunları kaydetti:

“19. yüzyıldaki Yahudi sorunu, aydınlanmanın akıl, kapsayıcılık ve müsamaha bedellerinin bir imtihanıydı. Avrupa lakin asırlarca ayrımcılık ve zulme maruz kalan Musevilere eşit muamele ederek akıl, fazilet ve özgürlüğe dayalı bir medeniyet olduğunu sav edebilirdi. Bugün İslam ve Müslümanların Batı’da maruz kaldığı muamele, Batı’nın, toplumunun savunduğunu tez ettiği demokratik ve çoğulcu bedeller için bir turnusol testidir.”

“MACRON, DEAŞ VE EL DÜSTUR İÇİN YENİ FIRSATLAR OLUŞTURUYOR”

Avrupa’da son devirde artan şiddet dalgasının dini ve seküler aşırıcılık tarihinin yeni bir sayfası olduğunu belirten Kalın, ideolojilerini mutlak biçimde savunanların kendi görüşlerini dünyaya dayatırken bir yandan da bu yolda kimseyi mağdur etmekten çekinmediklerini vurguladı.

Dini ya da seküler alanda aşırıcılığın ve mutlakiyetçiliğin etnik ve dini hudut tanımadığının altını çizen Kalın, “İslam’ın dünyanın her yerinde kriz içinde olduğunu ilan edip, Charlie Hebdo’nun İslam peygamberinin karikatürlerini yine yayımlamasını savunan Macron, yalnızca DEAŞ ve El Düstur için yeni fırsatlar oluşturmuyor, tıpkı vakitte gibisi kümelerin destekçi toplamasına ve şiddeti artırmasına yol açarken tüm Müslüman dünyasını da rencide ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.

“AHLAKİ VE SİYASİ BİR GÖREVDİR”

Hazreti Muhammed’in Müslümanlar için yaşadıkları yerlere bakılmaksızın en kutsal kişi olduğuna dikkati çeken Kalın, “Sırf birilerini kaybettiğiniz için onlardan dini bedellerinden vazgeçmelerini istemeniz siyasetinizi daha makul ya da saygılı yapmaz. Hazreti Muhammed Müslümanlar için yaşadıkları yerin sekülarizm, modernite, aydınlanma ya da teknolojiyle ne kadar şekillendiğine bakılmaksızın en saygın ve kutsal kişidir. Buna hürmet göstermek şiddet yanlısı aşırılığa taviz vermek değil, ahlaki ve siyasi bir misyondur.” sözlerini kullandı.

Kalın ayrıyeten Macron’un İslam’a karşı yeni bir haçlı seferini savunarak ve Müslümanları Batı medeniyetinin “ötekisi” olarak göstererek kimi siyasi avantajlar etmeye çalışsa da bu arayışın Fransa ve bölge ülkelerinin içinde bulunduğu krizi hafifletmeyeceğini belirtti.

“RASYONALİST KİBRİNİ YANSITIYOR”

Macron’un ülkesinde yaşayanların Fransız bedellerine inancını yitirdiği bir periyotta İslam’da Fransız bedellerine uyması için ıslahat davetinde bulunduğunu kaydeden Kalın, buna karşın kökleşmiş emperyalist hislerin devam ettiğini vurguladı.

Sorunun Macron’un siyasi intikam hissinden daha derin bir sorun olduğuna işaret eden Kalın, “Davranışları ve telaffuzları aydınlanma sonrası rasyonalist kibrini yansıtıyor. Çağdaş seküler dünyanın zıttı olarak İslam’a ve Müslümanlara saldırıp Batı rasyonalizmini küllerinden yine doğurmaya çalışan bir zihniyet.” değerlendirmesini yaptı.

Kalın, sorunun yırtıcı sekülarizm ve Avrupa merkezcilik olduğunu da vurgulayarak, “Fransız Hristiyanlığı, Fransız Yahudiliği yahut Fransız Hinduizmi için duymadığımız davetleri, “Fransız İslamı” için duymak öbür türlü nasıl açıklanabilir?” diye sordu.

“MACRON SİYASETİNİN RUHU BUYSA…”

Macron’un oluşturduğu siyasi cephelerin daima çok sağ saldırısı altında olan merkez siyaseti zayıflatacağını savunan Kalın, “Macron siyasetinin ruhu buysa, üniversitede altında çalıştığı Fransız filozof Paul Ricoeur’un niyetli ve yorumlayıcı siyasetinden katiyen çok uzaktır.” sözlerini kullandı.

Tüm dünyada Müslümanların, kötülükle savaştığı argümanıyla İslam’ı kullanan ve İslam’a ziyan veren teröristleri kınadığı ve dışladığını belirten Kalın, “Bir Müslüman olarak benim vazifem herkesten evvel birkaç şiddet ve aşırıcılık yanlısının elinde inancımın acımasızlaştırılmasını reddetmektir. Öbür kümelerden çok Müslümanları öldüren ve İslam’a ziyan veren DEAŞ, El Esas ve öbür terör kümelerini oluşturan tüm toplumsal ve dini çevrelerle uğraş etmek zorundayım.” tabirine yer verdi.

“AŞIRILIĞI REDDETMEK HEM POLİTİK HEM DE YURTTAŞLIK GÖREVİDİR”

Charlie Hebdo karikatürlerinin siyasi seçkinler tarafından söz özgürlüğü ismi altında yayımlanması ve onaylanmasının ise Müslümanların kalpleri ve fikirlerine yönelik bir şiddet biçimi olduğunu kaydeden Kalın, bu durumun yalnızca Müslüman toplumu ile Batı toplumu ortasındaki duvarları yükselteceğini ve itimada muhtaçlık duyulan bir devirde karşılıklı inancı azaltacağına işaret etti.

Kalın, şiddetin şiddeti doğuracağını da belirterek şu sözleri kullandı:

“Bu şiddet biçimine karşı konuşmak, Fransa, Avusturya ve diğer yerlerdeki teröristlerin işledikleri cürümleri aklamak değildir. İster dini ister seküler olsun, aşırılığı tüm biçimleriyle reddetmek politik bir misyon olduğu kadar bir yurttaşlık vazifesidir. Evet, şiddet şiddeti doğurur. Bu kısır döngüyü tüm biçimleriyle kırmalıyız.

Günümüz Avrupası’nın kelamda ‘Müslüman sorunu’ yeni seküler haçlı seferleri ile çözülmeyecek. Daha makul bir siyasetin, karşılıklı gerçek bir hürmet ve ortak kıymetlerimiz ile ortak geleceğimizin daha önemli bir halde dikkate alınması gerek.”